8.07.2016

İnançsız İnanç

Yine bir gece vakti hüzün kaplamış her bir yanı, kimsesizliğe selam veriyor semaya açılan eller. Tek dost olan yaratıcının ışığı altında kalan son umutlara dua ediyor, gelmeyen, gelmesi mümkün olmayan şeyler için. Yalvarıyor kimsesiz, yalvarıyor biçare onun olmasını gerektiğini düşündüğü bir takım şeyler için...

Yaratan soruyor ne yaptın? O yine diretiyor hakkettiğini düşündüğünü düşündürmeye çalışıyor, elimi açtım diyor ama yaratan yine soruyor ne yaptın? Kimsesiz yine, yeniden usanmadan isteğini iletiyor, istiyor olmasını, çünkü artık istediklerinin esiri olmuş bu dünya, dünya ona vermeden almayı öğretmiş o da bunu yaratıcısına satmaya çalışıyor.

Yaratan bir kez daha soruyor ve soru anlamlandırarak, ne yaptın bu insanlık için? Neler verdin, neler vermeyi düşündün? Düşündün mü yoksa baktın mı? Baktın da mı öldüler, yoksa çaba gösterdin de mi öldüler? Nankör müydün, yoksa aldatıldın mı? Sevdin de mi terk ettiler, yoksa aldatıldın da mı terk edildin? Vermeden istemeyi kendin mi öğrendin, yoksa öğretildin mi? Şeytanla kaç kere tokalaştın? Kin içine nasıl girdi? Ve bunca pislikten sonra neden burdasın?
7. Mühür
Neye sebat eder insan?
(Foto: 7. Mühür filminden)
Kul kul olmayı beceremedikten sonra dualar hep bir alamete hizmet eder oldu. Bugün bir yandan ben şuyum diyen saygı değer insanlar, görmek istediklerini gördükleri bu dünyada her zaman iyiyi oynamayı kendilerine öğreti olarak görmeye başladılar. İyiliği hep sığdırdıkları muhalefet kalıpları içersinde kendilerini bir kahraman ya da doğru iş savunucusu olarak görmeleri onların gözlerine işlenen kıyamet mührünün bir yansıması olacak. Sürekli yükselen hayat kariyeri onlara istediğini vermeye devam ettikçe kendini sürükleyeceği arz, ırz, şehvet, vahşet vs. şeyleri kendisinde bir hak görmeye başladılar. Ta ki bir tokat yiyene kadar işte o gün, yaradana dönecek ve diyecekler ki beni de gör!!!


Sevgiyle Kalın...

P!NK- TRY


Not: İngmar Bergman'ın 1957 yılında çektiği 7. Mühür (The Seventh Seal) izlemenizi tavsiye ederim filmle ilgili internette de bulabileceğiniz ama benimde yazımı desteklemek filmin ana karakteri Ölüm (Azrail) ile Antonius Block'un arasında geçen bazı diyalogların ilginizi çekecektir. Bunun dışında bu film ilerde başka bir yazının temel konusu olacağını, olması gerektiğini de düşünmekteyim.

-----------------------
"– Mutsuz görünüyorsunuz?
+ Canımı sıkan biriyleyim.
– Kim?
+ Kendim."
------------------------
"– Tanrının kendini göstermesini, benimle konuşmasını istiyorum. Karanlıkta ona sesleniyorum ama sanki hiç kimse yok.
+ Belki de kimse yoktur.
– O halde yaşam korkunç bir şey.  Her şeyin bir hiç olduğunu bilen biri ölüm karşısında yaşayamaz.
+ Çoğu insan ne ölümü ne de yaşamın hiçliğini düşünür.
– Ama bir gün hayatın sonlarında karanlıkla yüzleşmeleri gerekecek.
+ O gün…
– Korkumuzdan bir imge yaratır ve sonra o imgeye tanrı adını veririz."
--------------------------
"– Sen kimsin?
+ Ben Ölüm’üm.
– Benim için mi geldin?
+ Çok uzun süredir senin tarafındaydım.
– Biliyorum.
+ Hazır mısın?
– Bedenim korkuyor,ama ben korkmuyorum. Bekle biraz.
+ Herkes aynı şeyi söyler.Ama ben asla durmam." 
-------------------------

19 yorum:


  1. Herkes kendi inancını yaratır.

    YanıtlaSil
  2. Öncelikle Pink - try bu şarkıya bayılıyorum. Çoğu zaman kendime soruyorum. Ne yaptım diye ne ağzımı açabiliyorum ne fikir yürütebiliyorum. İyi bir insan olduğumuda pek düşünmüyorum. Kendi varlığım bazen kendimi yeterince huzursuz ediyor sonra bakıyorum yine umut etmişim umut edişlerim daha çok canımı sıkıyor. Yapmadanda duramıyorum. İşte bu çelişkilerle bir ömürü geçiriyorum.
    Alıntılar güzelmiş atmacam:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. P!nk iyidir hoştir. :) Kim iyi insan ki, hani bunu düşünmek büyük ego, çelişkiler hayat öğretisi çok takma, çeliştikçe kendine yön verecen. :)
      Film efsane bırak alıntıları.

      Sil
  3. Harika, harika bir yazıydı. Yaşam ona kattıklarımız ile şekilleniyor. İnanç konusu ise tek elden yönetilecek ve şekillenecek bir şey değil. Söylenecek çok şey var ama söylemek zaman alır.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Çeşitlilik hayata bir boyut katıyor bu yüzden çeşitlilikleri dışlamak yerine sahiplenmek gerek. Tabi ki bu sahiplenmek belli bir bilince göre olması gerek.

      Sil
  4. Yaratan bir kez daha soruyor ile başlayan paragraf beni bana sorgulattı kendimi kötü hissetmeme neden oldu :( Film de dikkatimi çekti doğrusu izleyeceğim teşekkürler:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kötü hissetmeden düşünmek gerek :) Film izlenmesi gerekenler arasında en izlenmesi gereken filmlerden biri :)

      Sil
  5. Yazınızda alıntılardan çok yazıya akan ruh haliniz dikkatimi çekti.. Aslında Laz Kızı'nın !İçimdeki Ben' postundaki yorumda da aynı ruh halini sezdim.. Oraya bıraktığım yorumda da benzer şeyler söyledim; İç kıymet.. İnsan kıymet vermeli içine.. Kendi kıymet bilmezse başkası ne bilsin. Seni senden iyi bir Allah bilirken, insan ne bilsin de seni sen gibi sevebilsin.. Evet sevmeli insan kendini. Çok hem de.. Arada bir tutup yanaklarını sıkmalı. Oyy diye bağrına basmalı.. Çocuk sever gibi, çiçek sever gibi, belki kedi- köpek sever gibi.. şefkatle sevmeli insan.. şefkatle sevmeli kendini.. Kibir olmaz bu. Enaniyet olmaz. Bu şükretmek olur. Şükür beni bana verene.. Şükür bana can verene.. Kibir olmaz bu. Enaniyet olmaz. Kıymet bilmek olur.. Güzellikleri görebilmek olur..
    Sevmeli insan kendini.. En çokta içini.. Bu yüzden ya belki de insan, en çok 'iç'lendiği zaman insandır. İçlenince insan gözyaşı döker ya.. Belki de insanı insan yapan gözyaşlarıdır. İnsan sevmeli gözyaşlarını.. Sevmeli içindeki denizleri.. sevmeli gözlerinde yaşayan, kalbinden akan nehri..
    .. Böyle şeyler demiştim, işte. Şimdi yine öyle diyeceğim.. İnsan hatalarıyla insan.. Gözyaşları da böyle başlamadı mı zaten.. Yaptığımız hatalarla.. Evdeki vazoyu kıran çocuk ağladı korkusundan. Çünkü biliyor hata yaptı ve annesi çekecek kulaklarından birazdan.. kopya çektin, yakalandın. Kork! Ağla.. hoca gelip götürecek seni o duvar gibi suratsız müdürün yanına...
    Gözyaşlarımız varsa varız biz. Çünkü gözyaşları affın simgesiydi. Gözyaşları temizler, af temizlerdi..
    Evet belki nefret edilesi varlıklarız! Evet, belki dünyayı mahveden, hayvanların nesline son veren de biziz! Evet belki iğrenç varlıklarız biz! Ama bir tek şey belki tüm bu pislikleri silebilir, o da; gözyaşlarımız. Doğarken ağladık biz.. O zaman anladık daha, biz çok kirlenecektik. Cem Karaca diyor ya; "doğarken ağladı insan.. bu son olsun, bu son." Olmasın son. Niye olsun ki. Niye nefret edelim ki kendimizden.. Gözyaşımız olmazsa lanet varlıklarız belki de, kim bilir.. Ama diyorum ya etmeyelim. Nefret etmeyelim. Sevelim her şeyimizle her şeyimizi.
    Siz de biraz bunu gördüm.. Sanki sizi sizden soğutan, uzak tutan bir şeyler var gibi.. Sanki sizi sizden alıkoyan, iyi yönlerinizi görmenize engel olan.. Öyle şeyleriniz var gibi..
    İnançsız inanç olmaz.. İnanmadan inanılmaz ki.. İnanmamaya bile inanırken insan ve "inançsız" diye anlatırken kendini.. neyin nesi bu? "İnsanlar böyleler işte, garipler." diyor yazar.. Belki de en doğru tanım bu. İnsanlar böyleler.. Garipler.
    Ama her şeye rağmen sevilebilirler..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öncellikle çok teşekkür ederim belki de bu yazdığın yorum bu blogun yakın zamanda 4 senesine girecek değer verip yazıyı değerlendiren en önemli yorumlarından biri olmaya değer olacaktır. Çok büyük bir tahlil var önemli bu. Benim durumum biraz garip ben çocukluğumdan beri aslında çok garip derece de mutsuzum. Çünkü olup olmadık şeylere garip derecede takıyorum, bu sadece benle alakalı bir durum değil, bu yoldan geçen bir çocukta olabilir, dilenen bir dilenci. Ancak bu içimle alakalı bir şey, dışım bunları bilmesine rağmen hep tepkisiz kaldı, hiçbir şey yapmadı. Zaten insanlarında böyle olduğunu düşünüyorum. Hepsi benim gibiler.

      Aslında bu blogu açarken de Ruhsuz Atmaca dememdeki gaye buydu bu hislerle çıkmıştı ortaya. Ha son zamanlarda garip derecede bir iç kopuş yaşıyorum, bu yine çevremde yaşadıklarımdan ötürü, bir ara hayat ne olursa olsun yaşamaya değer, diyebilecek moddaydım ama artık onunda bir kandırmaca olduğunu gördüm. Bir şeyler değişmiyor, hep süregeliyor ancak kimse buna ya durun biz napıyoruz, demiyor. Şuanda tek bağım yaradanla ki ona da olan görevlerimi hep erteliyorum, içim yine yap diyor ancak dışta bir sıkıntı var. Çoğu kez kişilik bölünmesi yaşıyorum dedim ama değil, sadece sıradan insanlığı bir türlü aşamamak bu kim bilir belki bir gün aşarım, belki o zamanda her şeye rağmen "sevebilirim" diyebilirim. Çok teşekkür ederim bir kez daha yorumun için.

      Sil
  6. İnsanlar aynı şeye inanırlar ama inançları farklıdır...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aynen tamamen haklısınız. Öznel yargılar genel kabullere dönüştü.

      Sil
  7. İlginç ve etkileyici bir yazı... ⭐

    YanıtlaSil
  8. Ne kadar da farklı ve çok şey hissettirdin şimdi bana...
    Ama dedim ya diğer yazında da; son zamanlarda içimde inanca dair en yoğun duygu öfke. Sonra da soru işaretleri.
    Yazında sorduğun soruların hepsine cevap veriyorum. Tek tek...
    İnandığım ya da en azından inanmak istediğim Yaratıcıyı düşünüyorum. Ondan istediklerimi, neden istediğimi… Sonra dönüp dünyaya bakıyorum, çok uzağa bile değil, hemen camımın önüne bakmam yetiyor. Dünya adaletsiz, dünya acımasız, pis, kötü. O halde neden buradayız ki? Neden kurtulmak istemiyor da hepimiz ölümüne korkuyoruz ölmekten? Bilinmezlik mi gözümüzü korkutan?
    Kötü de olsa pis de olsa dünya bildiğimiz bir şey ne de olsa ama öldükten sonra neyle karşılaşacağımız... İşte o konuda dinlerin de insanların da çok farklı hayalleri ve gerçekleri var öyle değil mi? Tıpkı gecenin karanlığında duyduğunuz ve korkmanıza sebep olan sesin kaynağının şaka yaptığına inanmaya çalıştığınız kardeşiniz olmasını istemeniz gibi. Bilinmez korkutucu ama umut dolu...
    İyi olacağını umut ediyoruz.
    Ölümün ya da başka bir deyişle yeni yaşamın bize elde edemediklerimizi vereceğine inanıyoruz daha doğrusu inanmak istiyoruz. Çünkü diğer türlüsü katlanılmaz. Kalbimizi paramparça eden, ruhumuzu yaralayan, canımızı acıtan ya da en basitinden hakkımızı yiyen ama buna rağmen hayatına güllük gülistanlık devam eden o kişilerden öcümüzü ala(bileceğimize) inanmak istiyoruz. O yüzden Allah soracak hesabını, mahşer günü hesaplaşacağız diyor, buna sıkı sıkıya tutunuyoruz ama bir yanımız da hep soruyor ya öyle olmazsa? Ya cennet denen şey yoksa. Varsa bile ya kabul edilmezsek?
    Peki ya zaten cehennemdeysek? Ya belki de hafızalarımızdan silinmiş olsa da daha önceden yaşadıklarımızın günahını çekmek için gönderildiysek, dünyaya? Kim bilebilir ki?
    Elbette Tanrı ve kutsal kitaplar öyle değil mi? Peki ya onlar da bir illüzyonun parçaları ise? Doğru olduğuna inandırıldığımız, asla değiştirilmeyeceğini kabullendiğimiz ama özünü hiç kavrayamadığımız?
    İnanmak istiyoruz. Yalnızca bencilce duygularımız ile inanmak istiyoruz. Arzularımızı gerçekleştirmemizi sağlayacak bir gücün olduğuna, biri koruyan bir gücün olduğuna, çektiğimiz acıların hesabını soracak bir gücün olduğuna… Ve daha nicesine sahip bir gücün olduğuna bencilce arzularımızla, yalnızca iyi hissetmek için inanmak istiyoruz!
    Çenem düştü mü toplayabilene aşk olsun! Çok konuştum yine (:
    He unutmadan hemen hemen her şarkısının bir vurgusu vardır, Pink’in. Severim kendisini dinlemeyi...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bunlar çok uzun yorumlar, çok teşekkür ediyorum. İnançsızlık dünyanın en kötü halidir. Hele ki başkalarına bakarak ben inanmıyorum demek. Ortada bir gerçek var bizim için konuşayım İslam, Müslümanlık. Allah-Kur'an-Peygamber, bunların temel öğretisi birçok kişi kötülemeye çalışsa da çamur atsa da iyi insan nasıl olmalıdır? Peygamberin hayatını kendin okursan bunu keşfedebilirsin. Allah'a dua ettğinde kalbinin sanan söyliyeceği yine budur. Bugün insanlar (bende dahil) okumaktan uzaklaştılar, işte o zaman şeytan insanların arasına adamlarını yerleştirdi ve onlar da dediler ki:"Ben bilgiliyim ben anlatayım!" işte tüm inançsızlık burda başladı. Dinde doğrular birdir, eğip bükülemez, en azından ben bunu görüyorum, hala yaradanıma sığınıyorum, şükür ki bunca kötü yaşantıma, dinimi tam sahiplenememe rağmen bana irade gücü verdi. Bana kalırsa inancının kaynağı bellidir, eğer bir inanç yaratmak istiyorsan benim içinde geçerli, tek elden, birinci kaynaktan beslenmek gerek. İnanmıyorum demek şeytanların amacıdır, amaca hizmet etmek yanlıştır, falan filan...

      Sil
    2. Hem Peygamberlerin hayatlarını hem de Kur'an 'ı bizzat defalarca kere okuduğum için belki de zihnimde beliren sorular. Çünkü benim okuduklarımla hayatın gerçekleri o kadar zıt ki bir yerde bir yanlış var. Daha doğrusu; hayatın tamamı yanlış!
      İnsanlara bakarak karar almak ve dini, Allah'ı kötülemek, yok saymak elbette doğru değil. Ama yaşanan hiçbir şey de doğru değil. Tüm peygamberler ve dinler bir arada huzur ve mutlulukla, barış içerisinde yaşamayı öğütlüyor hepimize. Ama ilahi inançların hüküm sürdüğü hemen hemen her yerde yalnızca acı ve ölüm var. Sefillik ve çaresizlik…
      Yine de ruhumuzun ihtiyacı var bir şeye inanmaya. İnançsızlığı istese de kabul edemiyor. İçten içe bir şeye adıyor kendini, bağlıyor…
      Neyse çok karışık konular bunlar! :)

      Sil
    3. Anlamları insanlar yaratır doğrular tektir, sen dinini bildiğin gibi yaşıyacan ama bu o kitabın doğrularına göre olacak, bugün birçok insanın sıkıntısı dini kendi doğrularına göre biçimlendirmesi, zaten iş orda patlıyor. Müslümanlığın olduğu yerlerdeki temel sefaletin nedeni, onun dinini ondan daha iyi öğrenip onu ona satan onu fakirleştirenlerden ötürü. Aslında bugünkü ülkemizin yaşadığı durumda bir cellat ülkeyi nasıl bu hale getirdi, nasıl oldu belirsiz. Allah ki o, o olmasa kafayı yerdim kesin neyse, sonumuz hayrola...

      Sil

Yorum Kuralları
*Lütfen yalnızca yazı ile ilgili yorumlar yazın.
*Yazının konusu dışında iletmek veya sormak istediğiniz bir şey varsa İletişim Formunu kullanın.

Reklam