31.12.2015

Yeni Yıl ve Mim: Nasıl Bilirdiniz?

Uzaktan bir keman tınısı, piyanoyla birleşmiş kulak kepçesinden içeriye doğru girmeye başlıyor. Ritim çok güzel, ruhun derinliklerinde titreşimler uyandırıyor. Müzik kendince bir şeyler hissettirmeye çalışıyor, bin yılda değişmeyen bu insanlığın bu yılda da değişmeyeceğini, bunu acıtarak, ağlatarak söylemeye çalışıyor. Piyano kabalaştıkça kalpte, zehirli kanını pompalamaya başlıyor, ruh aldanıyor kişilik kayboluyor, ah yıllar, ah yollar, hep anlam yükledik sonu gelen, infazı verilen bu yalan yıllara, ne mi oldu; kederin kurtuluşunu sonraki yılda aradık...

24.12.2015

Yeni Yıl Geliyor Yuppiii...

Ölümün en güzel yanı her şeyin bulutların ötesine taşınması galiba. Hayattan denen bu saçma çarkta insanların ne idüğü belirsiz amaçlar uğruna birbirini yemesi artık zor geliyor, acı veriyor, can yakıyor. Kafanı sağa çevir aynı, sola çevir aynı... Sussan aynı, susmasan aynı, gözünü kapatsan aynı, konuşmasan aynı, dokunmasan aynı, aynı, aynı, beee lanet olsun aynı...

20.12.2015

3. (Geleneksel) İstanbul Bloggerlar Buluşması

İçerik oluşturmak, blog yazmak ve bunu belli bir süre boyunca bir bağ kurarak devam ettirmek zor iş. Zor iş ama bu birazda keyifli iş, yazdığın her içerik aslında bu dünyada geçmişinde hatırlayacağın bir anı senin için. Bunun dışında sadece bu ortamda tek değilsin, dostlarda ediniyorsun. Onca insan arasında sırf aynı amaç ve aynı ortamda bulunmandan dolayı farklı hayatları sanal dünyada tanıdıktan sonra buluşup dostluk pekiştirmesi yapabiliyorsun, bunu ne mi sağlıyor? Blog, değer verdiğimiz çocuğumuz gibi gördüğümüz blogumuz sağlıyor.

16.12.2015

Ruhsuz Bir Dilenci...

Köşede duvarın dibine tünemiş bir dilenci, ne hayatta kalacak mecali kalmış ne de öteye götürebileceği anlamlar biriktirmiş. Kimdir? Nedir? Necidir? Sen garip dilenci, seni sen yapan belki de hiçbir zaman kurtulmayacağın kimsesizliğin, seni sen yapan bu dünyanın aymazlığı, bu insanlığın vasıfsız işleri....

10.12.2015

90'larda Çocuk Olmak: Atari Müzikleri

O kadar buhranlı bir dönem yaşıyoruz ki; kime gitsem der olmuş yağıyor, derman bulamamış ağlıyor modda. Tam kendime üzüleyim derken, başkalarının bu denli zorda olması insanı üzüyor. Neyse bu haftanın konusu yine insanı mutlu eden geçmişini anlatan yazıları içeren, 90'larda Çocuk Olmak serisinin yeni bir bölümü olan Atari oyunlarında sevdiğimiz müzikleri içeren yazımız olacak.

3.12.2015

İndirin Gari: Akıllı Beyin!

Geliştikçe, kapitalistleşen dünyamızda insanların artık beyinlerini teknolojiye, özellikle de akıllı telefonlara emanet etmeleri geleceğimizin ne denli sıkıntılı olacağının göstergesi olduğunu, görmemiz gereken bir sorunun ortaya çıktığını gösterdi. İnsan sorunlu varlıktı, artık sorunlunun da sorunlusu olmaya başladı.

27.11.2015

Ahh Keşke...

Kasım ayından mıdır, kışa bir türlü giremedik ondan mıdır bilinmez ama bilinmeyen ikilemlerin boşluğunu yaşamak çok zor bir şey olsa gerek. Neyin yalnızlığından ötürü şikayet ediyoruz bu hayatı, kime, neye, ne diye? Oysaki bu hayatta idealleri oluşmamış kullarız, eksiğiz ve bunu tamamlamamız gerekirken, sadece şikayet ediyoruz.

22.11.2015

14.11.2015

Vakti Geldi...

Biz dünyalılar olarak ciddi anlamda sevgiye ihtiyacımız var, hem de çok sevgiye öyle çok ki bunu tanımlamaya kelimeler yetmemeli, bir insanın gözlerinin alamayacağı, ulaşmayacağı ama hep ona ulaşmak için çabalayacağı kadar bir şey olmalı. İnsanlık nereye gidiyor, ne oluyor belirsiz; ne yapmak istediğini bilmeyen bedenlerdeki belirsizlik onu bir yaratığa çevirdi.

5.11.2015

Blogger Olmak ya da Olmamak...

Bir bilinmezliğin ortasında anlam üretmeye çalışan benlik artık boşa kürek sallamaktan başka bir şey yapamaz. Çünkü önünü, arkasını bilmediği bir hayatta, kendince icatları ortaya koyması kimsenin ilgisini çekmez. Varlık önemlidir bu dünya için çok önemlidir. Eğer varım demezsen hiçbir şekilde kabul görmezsin, göremezsin.

29.10.2015

İnsanız...

Benim derdim, benimdir; senin derdin, senindir. Sen gülüyorsan ben buna üzülmeliyim, çünkü sen güçleniyorsun. Sen mutlu olmamalısın, ben mutlu olmalıyım. Sen sevinmemelisin ben sevinmeliyim. Sen kazanmamalısın, sevmemelisin, hissetmemelisin, görmemelisin, duymamalısın... Kısaca ne mi olmalısın?

22.10.2015

15.10.2015

Mim-19: Güne Başlama

Uzun zamandır mim yapmıyorum aslında; nedeni blog belli ritme girdikten sonra birbirini takip eden yazıların arasına bir mim sıkıştırınca belki birazda ahengi bozabiliyor olmasından. Buna karşı bir durumum yok çünkü mim etkileşim sağlayan bir uygulama ama yeni bloggerlar için bunun daha yararlı olacağını düşünüyorum. Ama sevdiğim bir dostumdan bugün bana 1 Delinin Günlükleri blogunun sahibi Güne Başlama Mimi daveti geldi onun hatrı ve rutin bunalımlı geçen günlerimi birazda unutmak için bu mimi yapıyorum umarım keyif alırsınız, ayrıca kendisine de teşekkür ederim.

11.10.2015

90'larda Çocuk Olmak: Oyuncaklar

Bazen çocuk kalmanın ne kadar güzel ve özel olduğunu düşünürüm saatlerce; hele ki şu menfur dönemde yaşanan saçma birçok olaylarda hiç uğruna giden canlara bakınca daha da iyi anlıyorum ve özlüyorum. Oysa ki çocukken derdimiz büyümek değil miydi?

4.10.2015

30.09.2015

Yersiz Yurtsuz, Dertsiz Dinsiz

Bazen diyorum ki kendi kendime: "Bu hayat nasıl sonlanmalı?" Ne olmalı da ben bu hayatın sonuna "Game over!" yazdırmalıyım. Bir şırınga mı? bir zehir mi? bir kurşun mu? yoksa aşırı bunalıma girip, aşırı anlam yüklediğim bir intihar mı? Sevgiyi söylemiyorum o yok zaten hep halüsinasyondu zaten bu hayatta...

20.09.2015

Hangi KAMARA!

İnsan fıtratları olan, hatta birçok kez başına kaza bela gelince saygı değer insanların çıkıp; "Fıtratında var!" dediği ironik bir yaradılışın ürünüdür. Kendi genetik kodları sonucu bu fıtratlar onun yapacağı şeylerin genelleşmesine, bunun doğal sürecin bir sonucu olduğunun ona
yaftalanmasına neden olur. Çoğu kez bu fıtrat sığınılacak bir durumdur, ama insan değişir, dönüşür...

13.09.2015

Hezeyan

Uzun bir aradan sonra yine merhabalar, çokta uzun olmasa da bu blogun düzeni içersinde uzunca sayılacak bir zaman 2 hafta. Zaman öyle kötüleşti, öyle kötüleşti ki insan her gün uyandığında yeniden uyumak istiyor. Belki de artık yaşamak yaşlanmaktan ibaret olsun diye dua ediyor. Neden mi bilmiyorum, ne olur onu da...

31.08.2015

16.08.2015

Bla Bla Bla Üç Nokta

Bir akıl tutulmasıdır insanlık, hem de öyle bir tutulma ki daha nereden geldiğini bilmeden nereye gideceğini düşünen mahluklar sınıfı... Nedendir bilinmez kendisi çokça sever zulmü, kendisi çok sever açgözlülüğü, kendisi çok sever övünmeyi, kendisi çok sever çıkarlar uğruna soyunmayı, kendisi çok sever bla bla bla üç nokta.

9.08.2015

#esmiyor

Kış ayında nasıl bir dua edilmişse, nasıl totemler, nasıl adaklar yapılmışsa bu yaz ramazan ayından sonra cehennem sıcaklarıyla bizi boğmaya başladı. Tamam kardeşim isteyin havalar güneşli olsun, çocuk, soy sop alalım dışarı çıkalım, kuşlar ötsün, böcekler cıvıldasın da bu nedir arkadaş, sanki kış ayında kombiyi fulleyip evi cehenneme çevirmek gibi bir şey.

3.08.2015

Yıldım/Yoruldum

Bu dünya da olan arayışımı, hayallerimi, düşlerimi ve gerçeklerimi artık adını bilmediğim, olduğunu düşünemediğim ama umduğum dünyalara bırakmaya karar verdim. Nedenini bilmediğim şekilde, anlamladırmasını nasıl yaptığımı düşünemediğim bu hayalci yaklaşım aslında bu dünyada ki insan denen mahlukların bir nevi yaptıkları vahşileşmenin bir sonucudur diyebiliriz...

25.07.2015

19.07.2015

Ruhsuz Atmaca 3 Yaşında...

Öncelikle herkesin Ramazan Bayramını en içten dileklerimle kutlarım, inanan, inandığı uğurda orucunu tutan, kendini maddi manevi pisliklerden arındırın, insan olmaya çalışan herkesin bayramı bayram olsun... Bundan tam 3 sene önceydi, belki de kısa soluklu olacağı düşünülen bir blog temellerini atmıştı, Ruhsuz Atmaca. Hiç mi hiç bu kadar yazabileceğimi, kendimi bu kadar ifade edemeyeceğimi düşünmediğim bir ortam oldu, blog. Belki de kendimi normal hayattan daha iyi bir şekilde ifade edebildiğim ortamda diyebilirim. Bugün geçtiğimiz yıllarda da dediğim gibi bu blogun doğum yani tohum günü...

16.07.2015

12.07.2015

Kalp Ben...

Daha kaç kişi ağlayacak, daha kaç kişi istemsizce, istemli şekilde susacak. Konuşmayacak mı yaptıkları zulmün ne olduğunu, daha kaç kişi kaybedecek, kaybedeni oynayacak. Neden bizim dışımızda kalan insanlar bu kadar mutlu? Neden bu insanlar, kendilerine kamera doğrulduğunda bu otuz iki dişini göstererek, kıs kıs gülüyor?

8.07.2015

#saçmalamaca

Malum blogger okurlarının bu blogda her girdiklerinde karamsarlıkla karşılaşıyor, ara arada olsa pis esprilerle, yaşadığım ilginç görünümlü olayları yazarak birazda olsa onlara blog içersinde geçirdikleri 10-15 dklık süreyi mutlu kılmaya çalışıyorum. Bunu ara ara yapıyorum çünkü çokta mutlu olan ya da espri yapabilen biri değilim. Neyse isteyen mim gibi de değerlendirebilir bu yazımızda #saçmalıyoruz, yani son zamanlarda yaşadığımız saçma olayları anlatıyoruz bakalım neler bekliyor bizi...

4.07.2015

28.06.2015

Ölümün Stajyeri

Yıkıldım, yıldım, yoruldum; bugünlerde belki de benden ve benim gibilerde görülebilecek ve bir ömrün büyük kısmında yer alacak bir durum bu üçlü. Eğer çok düşünüyorsan ve çok kaybediyorsa, bu muhakkak ki böyle yaşama ve böyle yaşlanmak zorundasın.

24.06.2015

Atmaca'nın İsyanı-4: Hakkaniyet Ölümdür...

Kalbim acıyor, hem de öyle böyle değil, uzun zamandır hiç böyle hissetmemiştim. Artık hissizleşmeye başlıyor galiba, ya da bu bedene verdiği sözleri tutamamanın ve yine, yeniden yanılmanın verdiği üzüntünün bir sonucudur. Oysaki bu sefer çok inanmıştım ona, diğerleri gibi olmayacak diyordu, peki ya sonuç?

20.06.2015

15.06.2015

Okumak İsteyen Beyinlere...

Hepimiz birer yarış atıyız, doğum da annemizin karnından bizi dışarıya atmasıyla birlikte başlar bu amansız yarışımız. Hep bir şeyin üstünlüğünde ucunda kotası olan başarıların birer adayı oluruz. Hep bu yarışı hayatın bir ürünü olarak tarif eder avuturuz. Ölene kadar yarışırız, hep bizim gibi yaratılışa sahip olan et yığınlarından üstün olmaya onları ezmeye, yok etmeye çalışırız. Hükmetmek için vahşileşiriz, zulm etmek için canileşiriz.

9.06.2015

İnsan Mı?

Artık ne yapmalıyım bilmiyorum, nerden başlasam, nerden sevsem bilmiyorum. Galiba ben bu hayatta olmaması gereken etkisiz eleman olması gereken bir tipmişim de işte şans böyle durumlara gelmişim. Deli olmam gerek, çünkü bu düşünceler beynimi yiyor. Bazen öyle anlar geliyor ki kuduruyorum, kesip atmak silmek istiyorum. O anlarda belki de bir şeylere son vermek umut oluyor fakat işte o zamanda vazgeçemiyorum.

3.06.2015

Seçim Vaadi: Oy Verin Yol Verelim...

Günler artık zor gelmeye başlıyor, unutuyorum utanıyorum, bu insan denen yaratıklardan, vahşileştikçe adileşen kemik yığınlarından. Neyse etkileyici bir giriş yapayım dedim ama bu giriş başka bir yazının, kimsenin yorum alamayacak yazısının cümlesi olacak. Bugün biraz gülelim eğlenelim. Malum seçimler yaklaşıyor, mahallelerimiz, caddelerimiz; panayıra dönmüş, durumda, söylenenler yapılırsa ohohoh ülkece uzaya çıkabiliriz. Ama velakin hayal kurdurmakta güzel bir şey her neyse...

29.05.2015

Ölüm Hakikattir...

Artık aynaya bakamıyorum, kendimi kaybediyor gibiyim, hiçbir şey düşünemiyorum, hiç bir şey söyleyemiyorum. Ne kin kusuyorum kendime, ne küfrediyorum bu bedene, ne de, ne de, ne de... Bilemiyorum, bilmek istemiyorum, belki de yaşamak istemeyişimdendir, onu da bilmiyorum ki...

19.05.2015

13.05.2015

Atmaca'nın İsyanı-3

"Yanlış hayat doğru yaşanmaz..."-Adorno. Bu söz herhalde dünyada söylenebilecek en önemli ve değerli söz. Bir hayat örgüsü içersinde kurduğumuz düzen aslında hep yalanın eşiği, yalancının bel kemiği. Biz aslında yalanlarla örülü dünya da doğrularla yaşmaya çalışıyoruz. Hep yalanları doğrularla değiştirip o yalanlarda savunma mekanizmalarımızı geliştiriyoruz.

9.05.2015

ALEŞ ve Mim-18

Normalde yazı girmeyecektim, belki bu hafta yazı girmem diye ve hazır oturmuşum mim de var onu da aradan çıkarmak için yazayım dedim. Malum okulun bitimine az kaldı ve hala kafalarda hiçbir şey yokken bir anda ulan okuduk, hoş ilerledik bari araya bir de yüksek lisansı sıkıştıralım, gözümüz şenlensin, havası ummadık anda geldi ve bu saçma hevesle ALES dediğimiz DGS artığı sınava (tersi de olabilir) girmeye karar verdim.

8.05.2015

1.05.2015

Mim-17: Ömrümü Yidin

Öncelikle yazının konusuna geçmeden önce bugünün anlamına binaen bir iki laf söylemek yerinde ve güzel olacaktır. Bugün 1 Mayıs İşçi, Emekçi, Dayanışma günü, hani günün tanımını farklı yazmış olabilirim ama bu gün iki kuruş için saatlerini harcayan başta babam, sonra tüm abi, ablaların günü, umuyorum ki bugünle birlikte herkes verdiği emeğin karşılığını misli ile alır. Herkesin anlamını bilerek kutlaması dileğiyle... Şimdi geçelim mime:

27.04.2015

Veda Vakti...

Bilmiyorum bu başlığı görünce, ya da okuyunca kaç kişi aklından: "Oha lan ne oluyor!" ya da ne bileyim: "İyi oldu, internet saçma birinden daha kurtuldu!" demiştir. İkinci şık her ne kadar söylenmesi bana mantıklı olarak gelse de; umuyorum ki bu dünya da bir takım güzel kalpli insanlara kendimizi sevdirebilmişizdir. Onlarla bir takım duyguların eşdeğeri olabilmiş, aynı şeylere gülebilmişizdir, aynı şeylere yoğunlaşabilmişizdir...

23.04.2015

Sakatlıklar Şampiyonu Atmaca...

Çok heycanlı ve yorucu geçen vize haftası bitmişti, belki de öğrencilik hayatımın son vizesini geçirmiştim. Her şey güllük gülistanlıktı; üniversiteden sevdiğim arkadaşlarım hafta sonu ter atmak amaçlı bir basket oynayalım dediler. Bende dört yıldır oynamadığım ama ulen hadi bu kadar demoralize olmuşum oynayayım dedim. İşte bana kaderimin bir oyunu burada başladı...

18.04.2015

Max Payne: Ölüme Çağrı

Hey sen orda ki, ölüm meleği! Artık gelmelisin! Sana bir can ısmarlıyorum, benden! Bak kimse bunu söylemez sana, artık gelmelisin, görmelisin; tazedir bu beden, az kullanılmış, hiç kirletilmemiş. Ne çiziği var, ne kırığı; nereden bulacaksın böyle bedeni, artık gelmelisin? İstersen test etmelisin, ama sonunda istediğimi yapmalısın...

11.04.2015

Gülmek Bir Meçhul...

Tam güldüm dersin, o dişlerini anlamsız yere diğerlerinin yaptığı gibi fütursuzca gösterecem dersin, ama  olmaz, olamaz. Hayat sana "gül" demeden gülemezsin. Odur senin sahibin, seni senden iyi tanır, senden önce tüm hamlelerini yapar. Sen sadece onun egosusundur, sen onun sadece ve sadece kuklasısındır. Sen oynarsın o güler, sen ağlarsın, o güler...

6.04.2015

Mim-16

Hayatın bir defa vurdum duymazlığına uğrayarak kırk yılın başı, dört sene sonra bir basket oynayayım dedim ve ayağımı burkarak hevesim kursağımda kaldı. Zalım dünya, zalım hayat... Neyse kısa bir aradan sonra bir mime daha konuk olma fırsatı doğdu. Saygı değer Sosyal Annem blogu bizi mimlemiş bakalım ne cevaplar verecez?

5.04.2015

Max Payne: Halüsinatif

Çok yorgun, çok çok boğuk havalar, artık beni benden alıyor; yaşamalı mıyım? Ölmeli miyim? diye soruyorum kendime bu ucube hayatta. Her şeye güvenmezken; tek güvencemiz kader iken ona arkamızı döndüğümüzde yaptığı tacizde artık tak etti. Herkes yetmezmiş gibi bir de sen mi? Sende mi?

26.03.2015

Sınav İs Coming

Hayatta sinsi olarak bir şeyleri tanımlayın dense aklıma -en azından okuduğum dönem içinde- "sınavlar" gelecek... O kadar sinsi geliyor ki hani geldiği gün varlık nedenini küfürlerle taçlandırıyorsun. Hatta teorik görüşlere, psikolojik düşünmeye başlıyorsun. Bir nevi felsefe yapmayı bilmeden, "yusuf yusuf..." un verdiği psikoloji ile nedensiz yere bir şartlanma geliyor...

20.03.2015

Seçim Vaadi: "Kabüs"

Tam hastalığı atlattım, kurtuldum demiştim ki her şey; bir seferlikte olsa bindiğim metrobüste yeniden tersine o pis -güzel bir bayanın- hapşuruğuyla başladı. Mikropları biriktirip biriktirip bana transfer etti kendileri. Şimdi gelelim "Kabüs" başlığına; aslında bu asrın ulaşım aracının adının bu olmasına karar verdim. Çünkü Fatih gemileri karadan yürütürken biz daha otobüsü düz yolda yürütemiyoruz...

14.03.2015

Mim-15: Top Mu 10?

Ne yazsam diye zalımca bir şekilde odamın ücra köşelerinde düşünce dileniyordum. Aslında tamda gelmişti aklıma çılgınca fikirler; tam da blogger da yayın kısmını açıp döktürecektim ki birde ne göreyim MİMlenmişim' Sağolsun bana bere öreceğini söyleyen ve ilerde ortak işlere kalkışacağımız konusunda anlaştığım -tabi para olursa- blogger dostum drcoffee beni düşünerek böyle bir adım atmış. Ona da bu mim bizim zalımus Cam Misket'ten miras kalmış. Geçen onunda mimi yapamamıştım ikisi için gelsin o zaman bu mim....

7.03.2015

2.03.2015

1. (Geleneksel) İstanbul Bloggerlar Buluşması

Soğuk bir pazar günüydü, üşüyorduk usta öyle böyle değil; kar yağmış İstanbul'a sonra terk etmiş gitmiş, fakat ardında ise üç beş tane genç kar bulutu olmaya aday bulut bırakmıştı. Onlarda acemiliklerinden sürekli sağ sola soğuk üflüyorlardı, karbonmonoksitli şehir İstanbul'a...

27.02.2015

Var mısın? Yok Musun?

Kaybedecek bir şeyin yoksa kazanacakta bir şeyin yok aslında. Hayat böyle bir şey işte, hep amaçların bir hedef olduğu, yarış atı gibi koştuğumuz ama sürekli çıtanın yer değiştirdiği, tatminin hiç mi hiç olmadığı bütün. Var olmak aslında yok olmanın eş değeri olduğu, aslında hiç olmadığımız bu dünya illetinde ne diye "Varım!" diye haykırmak bir zevk olabilir ki...

14.02.2015

On Dört Mü Şubat...

"Bugün sevgililer günü erken kalkın gençler, 
Sevgiliniz sizi bekler... 
Giyelim en güzel giysileri, 
Elimizde taze kır çiçekleri üzmeyelim sevgililerimizi..." diyerekten rahmetli Barış Manço abimizin şarkısını mahvederim. Çok zor bir gün gençler, kutlsan ayrı kutlamasan ayrı... (Yazıyı okumadan geçmişi hatırlayabilirsiniz--> 1 - 2 )

12.02.2015

Karadenizli Olmak...

Karadenizli olmak zor zanaat, çok büyük bir beceri, çok büyük bir özveri gerektiriyor. Sinir katsayın hep sınırları zorlarken; hep sakin olmak zorunda kalıyorsun. Sürekli küfür etmek isteyen dilini, anlamsız cümlelerle ertelemek zorunda kalıyorsun. Hep kendin dışındakileri düşünmek, onlarında hayatlarına bir şeyler katmak zorunda kalıyorsun. Hanım evladı olmak, köyden kız almak geleneğin oluyor...

5.02.2015

Bir #İnstagram Masalı...

Her şey aslında ilk Arpanet bilgisayarının bulunup, ulen bunu hep askeriyede kullanıyoruz, halkın kullanımına açalım denilmesiyle başlandı. Masaüstü bilgisayarlar geliştirildi; fakat yetmedi, William Ethernet (sallıyorum) ethernet kartını bulup bilgisayara eklemesiyle, bilgisayarın çağ atlanması, bizi asosyalleşmiş bedenlerimizin (a)sosyalleşmesine mum dikti.

27.01.2015

23.01.2015

Hastalık Hastası...

Uzun bir aradan sonra, bu satırları yazarken bugünlerin en iyi dostu olan elimde mendilim, gözümde hissizliğimle bloguma anlamsız bir yazı daha yazma çabasına girdim. Aslında mendil deyince duygusal bir çağrışım yapmak isterdim. Hani; çok sevdim zulm etti göynüme, vurdum kendimi kimsesizliğin çaresizliğine... edebisinden bir hava varmış gibi amma velakin mendilin dostluğu gözümden akan yaşlara değil, burnumdan akan sümükleredir.

14.01.2015

Nerdesin İlham Perisi!

Çoğu kez tıkandığım oluyordu, hani elim klavyeye gidip; ne yazsam? ne yazmalıyım? diyebildiğim çoğu anım oluyordu. Ama sonra bir anda gelen ruh bunalımlarımın bir izdüşümü yazılarıma yansıyordu. Ama finallerin, zorlu kış koşulları altında; bir günde 4 sınav ve bir günde okunan 400 sayfalık ağır makalelerden sonra beynim galiba bu sefer kendini süresiz bekleme moduna aldı...

2.01.2015

Gerçekler Sıfır, Hayaller Yüz...

Yeni yıl, yeni yıl, yeni yıl sizlere kutlu olsun, yeni yıl, yeni yıl, yeni yıl sizlere kutlu olsun... diyerekten bu güzel olmasını umduğun yılın final çalışmaları arasında sizlere ilk yazımı yazmak istedim. Aradan belki bazı arkadaşlar: "Pardon ama o "biz" olmayacak mıydı?" diyecektir, iç geçirecektir. Bu şarkı böyle değildi, hatta bundan dolayı biz, siz ayrımı yapacaktır.

Reklam