Zaman geçiyor ama elle tutulur bir somut ilerleme olmuyor hayatında. Sıkışıp kaldığın dar zaman kalıbı "artık yeter" demeye başlıyor sana. Çünkü onlarda yatırım yapmış senin için bu işe. (Hiç bir yatırımcı batacağı bir işe para(manevi açıdan bknz.) yatırmaz. ) Hep bir hayal, hep bir boşluk oluşuyor evreninde. Kalbinin ve beynini işleyiş ekseni hep farklılaşıyor. Neden peki? Böyle olmak zorunda mı?
Belli bir süre sonra onun seni düşünmediğini görüyorsun. Hatta seni taktığı bile yok. Belki de seni tanımıyor bile ya da tanıyor ama bir arkadaş bir dost olarak görüyor. Sen ona kendini tanıtmamışsındır. Tam tanıtacağın sırada hayal evrenine kaçmışsındır. Orada kral sensin ne dersen olmak zorunda ya. Bu gerçek ve bu gerçeği düşünmek seni sinir etmeye sevk ediyor. Bir yerleri kırmak, bir şeyleri parçalamak istiyorsun. Ama olmuyor. Hayatına sokmak istediğin o kişi aslında hayalinde canlandırdığın kadarıyla kalmış, belki de öyle kalacak. Çünkü sen hayallerinde bugüne kadar hep ret edilemeyeni oynadın. Ve bunun farkına gerçekle yüzleşince anladın. Peki şimdi ne yapmalısın? Gidip gerçeği görmek mi? Yoksa hayallerde yaşamaya devam mı etmek?
Sorularla boğuşturursun hem bedenini hem de zihnini. O sorular aslında bir soru değil bir gerçeğin parçasıdır. Zihnin gerçeği kabul edemediği için bu yolu seçmiştir. Zamanla yalnızlaşmışsındır. O olacak diye kabul etmemişsindir diğerlerini. O olacak diye dışlamışsındır çevrendekileri. Fakat olmamıştır. Hep bir oyuncak gibi evirip çevirmişsin onu elinde, sonunda bir yerden çatlak/patlak vermiştir. Belki de Çin malıdır. Sen hep hayalinde oynamışsındır, gerçekte oynaman gereken rolü. Belki orada ödülleri almışsındır ama gerçekte dereceye bile girememişsindir.
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorum Kuralları
*Lütfen yalnızca yazı ile ilgili yorumlar yazın.
*Yazının konusu dışında iletmek veya sormak istediğiniz bir şey varsa İletişim Formunu kullanın.