Yazının başlığında da görüldüğü gibi bugünün yazısının konusu insanın ruh ikilemini oluşturan "gerçekler ve sanılar"dır. Ben bu tanımla, nitelemeyle Platon'un, Devlet kitabında tanıştım ve insanın psikolojik evrenini anlamamda bayağı bir yardımcı olduğunu gördüm. İnsan psikolojisi dediğimiz evren esasen sonsuz denklemlerle dolu, tür tür, içerik içerik olarak farklıdır. Bir açıdan incelenmesi mümkün değildir. Birey denen bir kavram vardır sonuçta. Her birey ayrı bir dünya, ayrı bir yaradılıştır.
Platon bu kitapta ideal bir devleti nasıl oluşturabiliriz, sorunsuz bir devlet, eşitlikçi bir devlet nasıl olabilir gibi konulara değinmiştir.(Okunası bir kitaptır, tavsiye ederim. ) Hatta başka bir yazımın konusu olacak "Mağra Meteforu/Mitosu" bile ayrı bir düşünce boyutunu gösterir. Bu kitapta eşitlikçi bir devleti kurarken, eğitimin müzikle olması gerektiğini, herkesin tek bir iş yapması gerektiğini, toplumda belli mertebelere ulaşmış insanların durumunu bir beyaz yalanla anlatmıştır; bazı insanların ruhlarına altın, bazılarını gümüş, bazılarına tunç katılmıştır der. Yöneticilerin filozoflar olması gerektiğini söylemesi de ayrı bir tartışma konusudur.
Gelelim konumuza; yukarıdaki konular dışında yazının konusunu oluşturan insan bedeninin iki evreni "Gerçekler ve Sanılar" yada "İdeal Dünya (akıl) ve Reel (gerçek, duygu) Dünya" tanımlaması. Bunu ideal dünya, gerçek dünya açısından değerlendirirsek; insanın yaşadığı, nefes aldığı ve var olmak zorunda olduğu dünyayı "Gerçek Dünya yani Duygu Yolu" diye nitelendirmiştir. Fakat; yapmak istediklerini, aslında yaşamak istediği dünyayı ise "İdeal Dünya yani Aklın Yolu" diye nitelendirmiştir. Ve bu iki dünya arasındaki uçurumun bizde delirme dediğimiz sonuçlar doğuracağını söylemiştir. Esas olarak baktığımızda bu durum gerçekte yaşanır. Akıl söylediği şeyler duygu evrenine girmezse insanın yaşam dediğimiz bütünden koptuğu görülür, kafayı yer ve yaşamı kendi evreninde bitirir.
İnsanın bu iki dünya ayrımına yol açan durum yani aklı ve ruhu birbirinden ayıran durum ise Gerçek ve Sanılarla ortaya çıkar. Sanılar, tanımsal anlamda gerçek olduğu düşünülen ama gerçek değeri olmaya durumlardır. İnsan eğer gerçek gerçekli bulamazsa, ruh ve beden yani duygu ve akıl dediğimiz kavramlar birbiriyle çatışmaya başlar. Bu savaş insanın ateşini yükseltir ve bir anda mavi ekran vermesine yola açar.
İnsan gerçek gerçekliğe ulaşmalıdır, gerçeğin gerçek bilgisini bilmelidir (Epistemoloji). Bunu ise ancak gerçek dünya yani akılla yapabilir. Burada temel problem ise bunu yaparken, yapacaklarına karşı yaşayacaklarının doğuracağı sonuçlardır. Çünkü akılla bir keşif yaparken kıskanç duygular onu engellemeye çalışacaktır. Çözüm ise hem basit hem zordur. Yani, duygulara bunu anlatıp onu da bu arayışa sokmalıyız. Zıt kutuplardan, farklı yönlerden değil birlikte hareket edilmelidir. Eğer bu olmazsa dediğim gibi kaçınılmaz son mavi ekran...
Son olarak; "Gerçek ve Sanılar" için severek takip ettiğim "Bende Özledim" dizisinin ilk bölümünde izlediğim, Leyla ile Mecnun çekilmek istenen finalindeki durumu gösterebilirim. Mecnun hayat hikayesi esasen bir paralel durmuştur yani reel yaşamı, duyguları ölmüştür. Ancak onun ideal evreninin kalbi hala atıyordur, enerjisi tam ve reel dünyaya yetecek kadarda bir seviyededir. Ve düştüğü bu durumda aslında yaşamak istediği evreni yani gerçek evreni yaşıyordur. Fakat burada seyircinin durumu ise o gerçek evrenini gerçek sanmasıdır. Yani Mecnun'un Gerçek Evreni-İdeal Evreni, izleyicinin Sanı Evreni-Duygu Evreni'dir. Çünkü biz onları gerçek sanmıştık...
Leyla ile Mecnun Final (Bende Özledim)
Not:
Kitap özeti veren bir blog olmadığım için kitabı anlatmak istemedim, sadece kitapta aklımda yer edinen ve paylaşılmaya değer bir bölümü paylaştım. Yazı tamamen yorumsaldır. Karışık bir yazı oldu umarım içinden çıkabilirsiniz. Düşünmek iyidir! Yorumlarınızı beklerim...
Dostum ''Leyla ile Mecnun'' ya da ''Ben de Özledim'' gördüm mü o yazıyı okumadan duramam :) eline yorumuna sağlık.
YanıtlaSilAyrıca, takip etmene sevindim ;) ve bir dip not :))) bu kadar ara verme özletme kendini...
Çok teşekkür ederim, varol. Televizyonda izlediğim tek dizi diyebilirim :) Vizeler, finaller olunca yapacak bir şey olmuyor. Bu arada Bumerang'ta jüri oylamasına kalmışsın umarım hak ettiğin başarıyı elde edersin, dualarım ve temennilerim seninle :)
SilSende var ol dostum. İyi dileklerin için de Eyv. Benim de izlediğim tek yerli dizi ;)
SilLeyla ve Mecnun'un seveni kadar sevmeyeni de var.. daha doğrusu bu filmi anlamayanlar var, bizim zihniyetimiz anlamadığımız şeyi kötü diye hemen lekeleriz.. halbuki çoğunun kapasitesi yetmez asıl anlatılmak isteneni görmeye..
YanıtlaSilDoğru eğitim doğru şartlar her şeyin çözümüdür; fakat kime göre? Biz biraz anlayanlara biraz anlamayanlara anlatacaz, anlamayanlar kot kafalılık ederse, bu düşüncelerini yok etmeye çalışacaz :)
Sil