Aslında bu yazıyı yazmaya karar vermemde en önemli etken geçen günlerde izlediğim iki film etkili oldu. Bunlar:
1- Korkusuz Korkak
2- The Click (Televizyon Kumandası)
Filmlerden bahsetmeye geçmeden önce, filmlerin güzel olup olmadığı konusunda bir yorum getiremem, "öyle bir blog değilim." Ayrıca bu film benzeri birçok film var ama yakın zamanda izlediğim filmler olması (Korkusuz Korkak bin kere izlemişimdir o ayrı) nedeniyle ve benzerlikler arz etmesiyle bu yazının konusu oluverdiler.
İnsan sağlığı çok önemli bir unsur, eğer onu elinden alırsanız, yaşamanın hiçbir önemi, hiçbir değeri kalmaz. Kıyıda köşede duran çöp misaline döner, başka bir tabirle "ayakta duran et parçası". Korkusuz Korkak filmini herkes bilir. Kısaca anlatmak gerekirse: Kemal Sunal'ın hayat verdiği, Mülayim Sert karakteri sıradan sade bir vatandaştır. Kimseye höt bile demeyen, şirkette arkadaşlarının işlerini yapan sade ve ezilen bir Türk vatandaşı. Bir gün doktora gittiğinde doktorun ona: "6 ay ömrün kaldı" demesinden sonra yaşam seyrindeki değişim benim yazıya başlangıç noktamı oluşturuyor. (Doktorla yaptığı pazarlığı da unutmamak gerek. Haydi 7 ay olsun. Bir binlik çalışır benden ) O güne kadar 9 kuruşun hesabını yapan Mülayim, "atın ölümü arpadan olsun" diyerek, har vurup harman savurur. Çünkü kaybedecek bir şeyi kalmamıştır.
Gelelim ikinci film: The Click ya da Türkçe çevirisi ile Televizyon Kumandası. Adam Sandler hayat verdiği Michael Newman yoğun iş temposu yüzünden ailesine ve normal yaşantısına zaman ayıramamaktadır. Bir gün karşısına çıkan bir adam(melek) ona bir kumanda verir ve bu kumanda sayesinde yapması gereken işleri, hayatının bölümünden hızlıca geçer. Ve sadece sonuçları görür. Fakat kumandanın özelliği yüzünden geçtiği bu bölümleri yaşamak istediğinde, daha önceden istemediği için bu bölümler hızlanır. Ve bu hız yüzünden yaşlanır. Sonuçta karakter istediği iş hayatında başarıyı yaşıyor fakat hayatın tadını alamıyor; çünkü yaşlanıyor. Sonunda karakter ölürken meleğin ona ikinci bir şans vermesiyle hayatın yaşanılası olduğunu görüyor.
Bugünlerimiz önemli onları çöpe atmamak gerekir. Yapacaklarımızı ve yaşayacaklarımızı bugünlerde yapmalıyız ki yarınlarımız oluşsun. Varolduğumuz bu hayatın bugünlerini bile bile çürütmeye çalışıyoruz. Hep varmak istediğimiz noktayı ön plana koyuyoruz ve o plan oluncaya kadar bugünler "çöp günler" olarak görüyoruz. Fakat yaş belli bir aşamaya gelince, geri dönüp baktığımıza "keşke" diyoruz. Bu yüzden: "Hayat yaşlanılası değil, yaşanılasıdır..."
Söz Sizde!
Not: Film şeridi yaptım ama oldu mu? bilinmez...
0 yorum:
Yorum Gönder
Yorum Kuralları
*Lütfen yalnızca yazı ile ilgili yorumlar yazın.
*Yazının konusu dışında iletmek veya sormak istediğiniz bir şey varsa İletişim Formunu kullanın.