Bazen oluyor öyle...
Unutulmamak için sevilmek ister insan,
Bir elbise askısında unutulan mandal olmak istemez,
Bazen oluyor öyle...
Unutulmamak için sevilmek ister insan,
Bir elbise askısında unutulan mandal olmak istemez,
Bir yaz güneşi
Olur mu bir şey,
Bulamıyorum,
Kayboluyorum…
Zamanın bu kadar hızlı akması ne garip? Dün ne oldum diyorduk, bugün ne olacağım... Blogu açtığım ilk yıllarda her zaman söylediğim gibi ömrünün kısa süreceğini düşünüyordum. Fakat bu mazlum pesimist yaşam formuna sahip zihnin içsel denge kurduğu bu oluşuma karşı iyi niyeti durumu bugünlere getirdi. Alana ilk girdiğimde çok çekingen ve kabuğunda kalmayı başarmaya çalıştım. Aslında bakılırsa bugünlere gelmesi de bundan oldu.
Daha vakit var mı bilmiyorum!
Bir acının sırtında taşınacak bu ömür için...
Kemiklerime yapışmış derim, acı vermeye başladı...
Koparıp atmak istiyorum,
Olmuyor.
Hayır silemezsin bu derin acıyı,
Kopyalamazsın,
Başka acılar yerine koyamazsın.
Bir sonum olması gerekiyordu,
Tanrı'yı beklemedim!
Her sene bir blog doğum günü yazısı yazıyorum, bu sene veda ve az hatırlatmalı tarzda bir yazı yazayım dedim. ( Geçen seneki yazı) Aslında nerden başlayacağımı tam bilemiyorum, bu yazıyı yazdığım şu gün 10 yıl önce DGS sınavı sonrası eve geldiğimde umutsuzluğum sonucunda bir ay boyunca defter kağıt her ne yer varsa yazdığım ve ismini bulamadığım Ruhsuz Atmaca'ya hayat vermiştim. Benim gibi hayatı kendi içinde yaşayan ve sosyal çevresi dar olan biri için bu eylem ilk başta belki de sadece maksimum bir ay sürecek olarak görünüyordu. Başlarım bir süre sonra sıkılırım ve biter. Ön lisans okuyan ve kendini geliştirme de noksan olan cahil de biriydim.
Yaşlandım daha yaşımı almadan,
Bedenimi salmadan,
Saçlarımı ağrıtmadan,
Kim olduğuma dair soruları yanıtlamadan...
Bunca insan arasında bana kalan bu mu diye düşünüyor insan,
Düşünüyor da bulamıyor,
Düşünüyor da bunalıyor insan,
Zamanın bu kadar hızlı akması ne garip? Dün ne oldum diyorduk, bugün ne olacağım... Blogu açtığım ilk yıllarda her zaman söylediğim gibi öm...