Gördüğümüz her şey bizi bir büyüye kaptırır. O büyünün baş
kahramanı, sihri yapan olayları yönlendiren oluruz. Kimse bize karışamaz
karışsa da ağzının payını alır, oturur. Genel de hep iyi karakterizdir. Çünkü
aynaya baktığımızda kendimizi kötü biri olarak görmemiş, hep
iyiliklerin, güzelliklerin efendisiyizdir. Hep şampiyon biziz yenilen
"o" dur. İnsanlar hayal kurdukları zaman genelde mutlu olurlar. Çünkü
hiç kaybetmezler. En iyi kadınlar-erkekler,iş,hayat her zaman onun olur.
Kendini yüceltebildiği ve olağan dışına çıkardığı alandır hayaller. Çoğu kez
hayallerinde kendi senaryosunu yazar. Baş kahramanı olduğu, oscarlık
oyunculuğu, herkesin kendisini hayran olduğu o müthiş film.
Çok hayal kurmak aslında boşa kürek sallamak gibi bir şey. Çünkü
zamanla kurduklarımızın esiri olmamıza neden olması. Ve kendimizi kurduğumuz
dünyaya inandırmamız bizi bazı gerçeklerden uzaklaştırmakta,dünyaya
yabancılaştırmaktadır. Bir sorun yaşadığımızda o sorundan kurtulmak için hayal
kurar ,sorunun gerçekten çözüldüğünü,bizim lehimize döndüğüne inandırırız
kendimizi. Bu da zamanla kaybolan, asosyalleşen bireylere dönüşmemize yol açar.
Bunu şöyle de açıklayabiliriz. Gençliğe ilk adım attığımızda (ergen bireyler
olma yolunda) genelde çok hayal kurarız.
Kadın ya da erkek kim olursa olsun genelde karşı cinsleri ile olan ilişkileri ile ilgili hayaller kurmaya çalışır. Kız hep ona aşıktır. Erkek peşinde pervanedir. Gerçekten olmayan şeyleri kurarız. Kurcalarız,derine inmeye çalışırız. Olmadığımız bir şeyi bile kendimize oldururuz. Ama öyle bir zaman gelir ki kurduğumuz hayalin gerçek hayatta bir somutluğu olmadığı için sonuç "hüsran".
Kadın ya da erkek kim olursa olsun genelde karşı cinsleri ile olan ilişkileri ile ilgili hayaller kurmaya çalışır. Kız hep ona aşıktır. Erkek peşinde pervanedir. Gerçekten olmayan şeyleri kurarız. Kurcalarız,derine inmeye çalışırız. Olmadığımız bir şeyi bile kendimize oldururuz. Ama öyle bir zaman gelir ki kurduğumuz hayalin gerçek hayatta bir somutluğu olmadığı için sonuç "hüsran".
Belki bize kısa sürede olsa mutlu olma sevincini yaşatmıştır ama
uzun bir sürede kara bulutları üzerimize toplamıştır.Bir diğer kötü yönse hayali,hayalle telafi etmek. Hani "bu
sefer olmadı ama bak şimdi daha iyi olacak". gibisi bir şey. Sevdiği kişi
hayalleri dışında onun olmamıştır.Ve bunu telafi etmek için de bir hayal daha
kurar. "Bir kere içsen ne olur" mantığı. kaptırmışızdır,
kendimizi. Sevdiği kişi başka ellere gittiği için hayallerinin senaryosunu değiştirir
ve olayı gene kendisine çevirir. Aslında kız onu seviyordur,bazı
olanaksızlıklardan dolayı onu sevmiştir. (Fakir ama gururlu genç) Kendisini
yeşilçam filmlerindeki karakterlerle özdeşleştirmesi ona sonuç vermez. Çünkü
gerçek diye bir şey vardır.
Sonuç olarak; gerçekle hayal ayrımını çoğu kez yapamıyoruz. Hayali
karakterken kendimizi mutlu hissettiğimiz için o olarak kendimizi görüyoruz.
Çünkü orada karşımızdaki/karşımızdakiler ile bir empati kurmamız gerekmiyor.
Bunun sonucunda da bizim kurduğumuz dünyadaki insanlarla, gerçek dünyadaki
insanlar arasındaki fark ortaya çıkınca bocalıyoruz. Ve bazen kendimizi bomboş
bir evrenin içinde buluyoruz. Bu da yok olmaya başlangıç değil midir? Sizce...
Bazen düşünüyorum hayalle gerçek arasında neden bu kadar fark var?Ama düşünmenin sonu gelmiyor!
YanıtlaSilFark belli ama insan ruhu hayalle beslenir. Çünkü gerçek hayatta hiç bir zaman istediğini kazanamaz. Hayaller bizi uyutur ama yapacak bir şey yok. Yorum için teşekkür ederim.
YanıtlaSil